Tarihçe
Derneğimizin
tarihçesini 1984 yılında yayınlanan 1-2 sayılı Fizik Tedavi Rehabilitasyon
dergisinde yayınlandığı şekilde, bu aşamaları yaşayan hocalarımızın kendi
yazıları ile sizlere sunmayı uygun bulduk...
Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Derneği'nin Kuruluşu
Prof Dr.
Derviş MANİZADE
1937
senesinin Ekim ayında Prof. Dr. R. Nissen'in daveti üzerine Türkiye'ye ve
Cerrahpaşa Hastanesine ilk defa geldim. Viyana Üniversitesinden doktor, genel
cerrahi ve travmatoloji uzmanlığı diplomam vardı. Buna rağmen 1. Cerrahi
Kliniğine (o zamanki kanunlar gereğince) önce ancak genel cerrahi asistanı
olarak tayin edildim
O
tarihlerde Prof. Dr. R. Nissen'in klinik direktörü bulunduğu Cerrahpaşa 1.
Cerrahi Kliniğinde, genel cerrahi yanında hysterectomie, böbrek taşı ve prostat
ameliyatları gibi jinekolojik ve ürolojik ameliyatlar ile kırık, çıkık tedavisi
ve çok nadiren kemik ameliyatları da yapılıyordu. 7 sene Almanya'da bulunmuş
bir cerrah alarak Prof. Dr. Burhanettin Toker daha çok travmatolojik vakalarla
ilgileniyordu. Sonraları yayınladığım, "Cerrahpaşa'da Bildiklerim,
Gördüklerim" adlı kitabımda uzunca anlattığım sebeplerle 1943'de 6 ay da
Ord. Prof. Dr. Akif Şakir Şakar hocanın Haseki Hastanesindeki Ortopedi Kliniğinde
de çalıştım. Böylece Türkiye'de kemik ve mafsal hastalıklarının tedavisi ve
cerrahisi ile ilgilenen kişiler olan Prof. Dr. Burhanettin Toker ve Ord. Prof.
Akif Şakir Şakar hocaları yakından tanıdım. Onlar da benim travmatoloji ile
olan ilgi ve bilgimi yakından tanıdılar. Böylece aramızda bu sahanın
geliştirilmesi ve buna yardımcı bir kol olan Fizik tedavi ve Rehabilitasyonun
da geliştirilmesi ve müşterek konularda işbirliği gerektiği kanaatına varıldı.
Fiziktedavi
Enstitü ve Kliniği Gureba Hastahanesinde merhum Osman Cevdet Çubukçu hocanın
idaresinde gelişmekte ve oradaki genç elemanlar (bugünün öğretim üyeleri ve
uzmanları) yetişmekte idiler. Seneler ilerledikçe Fizik tedavi ve
Rehabilitasyon konusunda ilgi arttı. Bu arada Ord. Prof. Akif Şakir Şakar ile
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu hocalar kurmayı düşündükleri derneğin
kuruculuğunda beni de aralarına almak kadirşinaslığını gösterdiler. Böylece
Ortopedi ve Travmatolojinin vazgeçilmez bir yardımcısı olan Fizik tedavi ve
Rehabilitasyon Derneği'nin kurucuları olarak 1958 yılında Prof. Dr. Aziz
Sevültekin'in de katılmasıyla derneği kurduk.
XVI'cı
Milli Tıp Kongresinde "Travmatoloji ve Ortopedide Rehabilitasyon ve Fizik
tedavinin Önemi" hakkında uzun bir rapor hazırlamıştım. Bu kongre
sırasında o zamanın Sağlık Bakanı (eski öğrencim) Dr. Ragıp Uner ile enteresan
bir konuşmam oldu. "Hoca, siz bize talebe iken Cerrahpaşa Cerrahi
Kliniğinin karanlık polikliğinde, Viyana kliniklerindeki travmatoloji ve
rehabilitasyondan bahsederdiniz. Bir gün kulağımı çekerek; Bir gün bakan
olursun, bu konularla ilgilenin, memleketin buna büyük ihtiyacı vardır
demiştiniz. İşte ben bakan oldum, ne yapayım "Söyleyin" dedi. Bunun
üzerine bakanlıktan Tıp Fakültesine bir yazı geldi ve profesörler kurulunda ilk
defa travmatoloji kelimesi duyuldu. 1967 senesinde İstanbul Tıp Fakültesi,
Cerrahpaşa ve Çapa olarak iki fakülte halinde ayrılınca, Prof. Dr. İsmet
Çetinyalçın'ın idaresinde Cerrahpaşa'da Fiziktedavi ve Rehabilitasyon kürsüsü
de kuruldu. Böylece Cerrahpaşa Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği de bu
vazgeçilmez yardımcıya kavuştu ve başarılarımız da bu kollabarasyonla o
nispette arttı.
Şunu da
ilave edeyim ki; kırık tedavisinin, kırıkçıların elinden, rehabilitasyonun da
iyilikten çok zarar veren masajcıların cahil elinden kurtulması henüz hala
hallolunmamış bir konudur. Bu hususu da bu iki şubenin yetiştireceği genç
uzmanlarının halledeceği ümidiyle teselli buluyorum.
Fizikoterapi
ve Rehabilitasyon Derneği'nin 25 Yıllık Faaliyeti
Prof. Dr.
İsmet ÇETINYALÇIN
"Türkiye
Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Cemiyeti" adıyla 1958 senesinde kurulmuş
bulunan derneğin 25 yıllık faaliyetini kaleme almadan evvel, bu konuda mümkün
olan objektiviteyi göstermem ve bu bilgilerin gelecek nesillere intikalinde
hakikati aksettirmeyi peşinen kabul etmem gerektiğine inanarak bu makaleyi
yazmaya başladım.
1958
senesinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin Fiziktedavi Bölümü ile İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziktedavi ve Ortopedi Kürsüleri dışında tıbbi
rehabilitasyon ile meşgul olan bir müessese yoktu. 1956 senesinde Amerika
Birleşik Devletlerinden döndüğümde, Hocamız Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet
Çubukçu'nun her zaman olduğu gibi teşviklerini görmüş ve darlık içerisinde
bulunan Çapa'da -bugün hala aynı binada bulunan- Fiziktedavi Kliniğinin bodrum
katında, mütevazı bir Jimnazium tertip ederek tıbbi anlamda rehabilitasyon
çalışmalarına başlamıştık. Aynı sene İstanbul'da görülen büyük bir
poliomyelitis epidemisi, yoğun bir çalışma temposuna girmemize sebep olmuştu.
Alaylı fizyoterapistlerden rehabilitasyon çalışmalarına oldukça iyi intibak
eden tecrübeli elemanları bir taraftan eğitirken, diğer taraftan da
rehabilitasyon çalışmalarını yürütmeye çalışıyorduk. 1958 yılında A.B.D.'den
dönen Dr. Doğan Akan da Ord. Prof. Dr. Akif Şakir Şakar hocamızın müzaheretine
mahzar olmuş ve Çapa'daki yeni binasına geçeli üç sene olmuş bulunan Ortopedi
Kliniğinde bir Rehabilitasyon Departmanı kurmaya muvaffak olmuştu.
Rehabilitasyon
çalışmalarının İstanbul Üniversitesinin bu iki kliniğinde başlaması ve bundan
evvel Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde rahmetli Prof. Dr. Aziz Sevüktekin
tarafından yürütülen rehabilitasyon çalışmaları, bizlerin gönlünde yatan ve
memleket çapında yayılmasını istediğimiz seviyede ve yeterlilikte değildi. Dr.
Doğan Akan ve genç bir doçent olan ben, hocalarımızın teşvik ve yardımlarından
cesaret alarak, konuyu daha da yaygınlaştıracak bir cemiyet kurulmasını ve
Rehabilitasyon konusunu Üniversite dışındaki ortamda da yayacak, hatta devletin
konu ile yakından ilgilenmesini temin edecek teşebbüslerde bulunmak imkanlarını
verecek cehd ve gayretler içerisindeydik. Doğrusu istenirse, bunu
teşebbüslerimiz hiç de yadırganmadı. Ankara'da Prof. Dr. Aziz Sevüktekin ile de
temasa geçildi ve Cerniyetin kurulması kararlaştırıldı.
Kendi
şubelerinde devrin en muteber otoriteleri olan Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet
Çubukçu (Fiziktedavi), Ord. Prof. Dr. Akif Şakir Şakar (Ortopedi), Prof. Dr.
Aziz Sevüktekin (Fiziktedavi), ile Cerrahpaşa Cerrahi Kliniğinde münhasıran
kırık cerrahisi ile uğraşan Prof. Dr. Derviş Manizade (Cerrahi) kurucu üyeler
almak üzere cemiyetin kurulmasına karar verildi. 28 Aralık 1958'de İçişleri
Bakanlığı tarafından faaliyeti tasdik edilerek Cemiyet resmen çalışmalarına
başladı. 1959 yılında Bakanlar Kuruluna yapılan müracaatın kabulü ile Türkiye
Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Cemiyeti, Bakanlar Kurulunun 24.1.1965/-3967
sayılı kararıyla Kamu Yararına Dernek olarak kabul olundu.
1954
senesinden beri İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziktedavi Kliniği
tarafından yayınlanmakta olan "Türk Romatoloji ve Fizikoterapi
Mecmuası" cemiyetin yayın organı haline getirildi. Cemiyetin kurulması
için bütün teşebbüslerin ve çalışmaların yapıldığı İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi Fiziktedavi Kliniği Cemiyetin merkezi olarak kabul edildi. 1959
yılının sonlarında yapılan ilk genel kurul toplantısında, Cemiyetin idare
heyetine, aşağıda isimleri bulunanlar seçilerek, derneğin ilk yönetim kurulunu
teşkil ettiler.
Reis:
Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu
Reis
Vekili: Prof. Dr. Derviş Manizade
Sekreter:
Doç. Dr. İsmet Çetinyalçın
Sekreter
Vekili: Doç. Dr. Merih Odman
Muhasip:
Dr. Yılmaz Öner
Murakıp:
Dr. Ruhi Soyer
Murakıp:
Doç. Dr. Fethiye Ayral
"Türkiye
Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Cemiyeti"nin 1958 senesinde kurulması ile
beraber kabul edilen "Nizamname"si (Tüzüğü) mucibince cemiyete
katılanların da miktarı gün geçtikçe artmaya başladı. 1958'lerde Fiziktedavi
uzmanlarının sayısı pek azdı; 30-40'ı geçmezdi. Ancak kuruluştan itibaren
cemiyete üye olarak katılanların adedi gün geçtikçe arttı. Cemiyete üye olarak
katılanlar Fiziktedavi uzmanları dışında bir hayli Nörolog, Ortopedist, Genel
Cerrah ve daha muhtelif ilgili daldan uzmanlardı.
Derneğin
ilk senelerdeki faaliyetleri bir taraftan memleket içerisinde ilmi faaliyetleri
arttıracak ilmi toplantılar tertip etmek ve bu toplantılardaki ilmi konuşma ve
tebliğleri derneğin yayın organı olarak kabul edilmiş bulunan "Türk
Romatoloji ve Fizikoterapi Mecmuası"nda neşretmek, diğer taraftan
üniversiteler, Sağlık Bakanlığı ve dış dünyadaki Rehabilitasyon ile ilgili
uluslararası derneklerle ilişkilerini arttırmak ve bu suretle rehabilitasyon
ile ilgili bilgileri üyelerine ve memleket içerisindeki tıp mensuplarına
aktararak, memleket içerisindeki Rehabilitasyon ile ilgili çalışma ve
gelişmeleri arttırmak yönünde olmuştur.
Bunun ilk
semereleri; uluslararası derneklerin o zaman başında gelen "International
Society for the Rehabilitation of Disabled" kısaca "I.S.R.D."
olan ve başında rehabilitasyonun bânisi sayılan Dr. Howard A. Rusk'ın bulunduğu
dernekle yakın ilişkilere girilmiş olmakla alındı. 1959 senesinde bu derneğin
tertip etmiş olduğu Akdeniz ülkelerini kapsayan Atina'daki kongreye,
Türkiye'den oldukça büyük miktarda dernek üyesi katılarak uluslararası ortamda
Türkiye'yi temsil etmek fırsatını buldular.
Fizik
Tedavi şubesinin Türkiye'de faaliyete başladığı ilk günlerden beri romatizmal
hastalıkların gerek teşhis ve tedavisi ve gerekse eğitimi ile meşgul olduğu
inkarı mümkün olmayan bir husustur. Merkezi Ankara'da bulunan
"Romatizmayla Savaş Derneği" Başkanı Prof. Dr. Nüzhet Sakir Dirisu
merhum (Eski Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziktedavi Kliniği Direktörü),
Avrupa Romatoloji Ligue'inin tertiplemiş olduğu Romatoloji Kongrelerinden
lV.üncüsünün Türkiye'de yapılmasını teklif etmiş ve bu teklifi kabul olunmuştu.
Nüzhet Şakir Dirisu hocanın ömrü vefat etmemiş ve İstanbul'da toplanacak olan
kongrenin tertibinde, Türkiye Romatizmayla Savaş Derneği idare he-yeti,
İstanbul'da Derneğimiz üyelerinden de yardım talep etmişti. Romatizmayla Savaş
Derneğinin Kongre tertip komitesine ilave alarak İstanbul'dan da bir heyet
kongrenin düzenlenmesinde görevlendirildi. Türkiye Fizikoterapi ve
Rehabilitasyon Cemiyeti üyesi bulunan Ord. Prof. Osman Cevdet Çubukçu, Ord.
Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeli, Doç. Dr. İsmet Çetinyalçın ve Dr. İzzet İmre'den
müteşekkil olan bu heyetin kongrenin düzenlenmesinde ve seyrinde büyük
katkıları olmuştur. Dr. Jacques Forrestier'in başkanlığında toplanan IV'cü
Avrupa Romatoloji Kongresi çok muvaffak bir kongre olmuş ve Derneğimiz ve
üyeleri kongrenin bu başarısında büyük bir rol oynamışlardır. Burada yine
Kongre Komitesini teşkil eden Başkan Prof. Dr. Zafer Paykoç, ikinci başkan ve
sekreterlik görevini beraberce yürüten Prof. Dr. Hami Koçaş, Sekreter
Yardımcısı Doç. Dr. Necati Arı, Muhasip Halim Korkut ve Veznedar Dr. Özhan
Ataç'ın kongrenin organizasyonunda çok büyük hizmetler gördüklerini ifade etmek
yerine getirilmesi gereken bir vazifedir. Zira bu kongreden sonraki senelerde
Avrupalı delegeler İstanbul Kongresinin mükemmel organizasyonundan daima
bahsetmişlerdir. Ancak kongrenin gerek tertibine, gerekse ilmi tebliğlerine en
çok katkıda bulunanların Fiziktedavi şubesinde bulunanlar olduğuna burada bir
defa daha işaret etmeden geçemeyeceğim.
1959
senesinde yapılan Avrupa Romatoloji Kongresinden sonra, Derneğimizin yurt
içindeki faaliyetleri gün geçtikçe arttı. Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet
Çubukçu'nun şahsi gayretleri ile 1960 senesinde Ankara'da yapılacak olan XVI'cı
Milli Türk Tıp Kongresi'nin büyük bir zamanı rehabilitasyon konusuna ayrıldı. 1960
senesinin 26-29 Eylül günlerinde Ankara'da toplanan Milli Türk Tıp Kongresinin
çalışmalarının ikinci gününde "Muhtelif Hastalıklarda Rehabilitasyon"
konulu bir panel yapıldı. Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel'in moderatörlüğünde
yapılan panelde aşağıdaki konular ele alındı;
1.
Medulla Spinalis ve Periferik Sinir Sistemi Hastalıklarında Rehabilitasyon.
Doç. Dr.
İsmet Çetinyalçın
2.
Kırıklar ve Yaralanmalardan sonra Rehabilitasyon.
Prof. Dr.
Derviş Manizade
3.
Ampütelerin Rehabilitasyonu.
Prof. Dr,
Cevat Alpsoy.
4.
Rehabilitasyonda Fiziktedavi vasıtalarının önemi ve Romatizma Grubu
Hastalıklarda Rehabilitasyon.
Doç. Dr.
Merih Odman
5. Sinir
Sistemi Hastalıklarından İleri Gelen Maluliyetlerde Rehabilitasyon.
Prof. Dr.
Necmettin Polvan
6.
Psikiyatride Rehabilitasyon.
Ord.
Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel
7.
Çocukluk Yaşlarında Rehabilitasyon.
Prof. Dr.
Şevket Salih Soysal
8. Kalp
Hastalıklarında Rehabilitasyon.
Doç. Dr.
Fikret Kır
9.
Tüberkülozda Rehabilitasyon.
Prof. Dr.
İhsan Rıfat Sabar
Bu
konuların her biri birer rapor halinde evvelden hazırlanarak kongreye sunulan
bu panel 1960 senesinde bütün memleket sathına rehabilitasyon konusunun
yayılmasında çok büyük bir rol oynamıştır. Paneli teşkil eden üyelerden büyük
bir çoğunluğun o devrin çok ünlü hocalarından olduğu nazarı itibara alınacak
olursa, bu panelin memlekette nasıl bir tesir yapmış olacağını anlamak
mümkündür. Bu senelerde ihtisas dalı kongreleri pek yaygın olmadığı için, Milli
Türk Tıp Kongreleri en fazla ilgi gören Tıp kongrelerinden biri idi. Bu
sebepledir ki Türkiye'de rehabilitasyon konusu, çok muteber hocalarımızın ele
aldığı raporlarla her ihtisas dalından meslektaşlara tanıtılmış ve ne denli
ehemmiyet arz ettiği anlatılmıştır.
1960
yılından sonra "Türkiye Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Cemiyeti"nin
faaliyeti, memleket içerisinde daha ziyade İstanbul'a inhisar eden ilmi
toplantıların devamı ve uluslararası derneklerle olan münasebetlerin
geliştirilmesi istikametinde olmuştur. 1964 yılında Paris'te yapılan Enternasyonal
Fiziktedavi Kongresine katılan ve dernek temsilcisi olarak seçilen Merih Odman
ve İsmet Çetinyalçın'ın kongre yönetim kuruluna yaptıkları teklif ile
"İnternational Federation of Physical Medicine and Rehabilitation"
üyesi olan derneğimiz bu dernekle olan ilişkilerini devam ettirmiştir. Daha
sonra "International Rehabilitation Medicine Association" (I.R.M.A.)
ya da üye olan derneğimiz bu iki teşekkülün tertiplediği kongrelerde temsil
edilmek suretiyle kongre idare heyetlerinde de temsilci bulundurmak hakkını elde
etmiştir.
Avrupa'da
kurulan "Federation Européénne de Medicine Physique et Réadaptation"
isimli derneğe de üye olan derneğimiz, hemen hemen dış dünyada mevcut
uluslararası derneklerin en seçkinlerine katılmış oldu.
Bu
meyanda derginin yayınlanmasına devam edilmiş ve gerek ilmi toplantılarda
verilen konferans ve tebliğler, gerekse dernek üyelerinin yayınlanmak üzere
gönderdikleri araştırma ve makaleler yayınlanarak dernek üyeleri ile konumuza
yakın ilgi duyan uzmanlara gönderilmiştir. Seneler ilerledikçe, üyeleri daha
ziyade İstanbul'daki uzmanlardan teşekkül eden derneğe memleket
sathındakiuzmanlardan da ilgi ve üye olarak katılmalar başladı. Gerek derneğe
katılan üyelerin artması gerekse memleket sathında Rehabilitasyon konusuna
ilginin artması, Türkiye'de ilk defa bir Ulusal Rehabilitasyon Kongresi
toplamak fikrine kuvvet kazandırmaya başladı. Bu konuda derneğimizde gelişen
fikir, konuyla ilgili bir kısım meslektaşlarımızın da büyük nispette ilgisini
çekti. Rehabilitasyon Kongresi konusunun ele alınması için derneğimiz ile
"Türkiye Sakatların Rehabilitasyonu Derneği" üyeleri arasındaki
müzakereler sonunda bir Rehabilitasyon Kongresi tertip etmek üzere müteşebbis
bir heyet seçildi. 4 Şubat 1967 tarihinde Ankara'da toplanan ve aynı sene
kongreyi gerçekleştirmeye karar veren bu heyet aşağıda isimlerini verdiğimiz
kişilerden teşekkül etmişti:
Prof. Dr.
Necati Arı
Prof. Dr.
Rıdvan Ege
Dr. Enver
Bozyakalı
Dr. Refik
Erer
Dr. Nedim
Coşkun
Prof. Dr.
Merih Gölcüklü
Prof. Dr.
İsmet Çetinyalçın
Prof. Dr.
Merih Odman
Dr.
Fikret Cüreklibatır
Dr.
Rıdvan Ozker
Prof. Dr.
Nihat Dilşen
Prof. Dr.
Aziz Sevüktekin
Doç. Dr.
Güzin Dilşen
Dr. Vehbi
E. Yücel
Yukarıda
isimleri bulunan heyet 25-27 Ekim 1967 tarihlerinde Ankara Dil Tarih Coğrafya
Fakültesi salonlarında 1. Ulusal Rehabilitasyon Kongresini başarıyla yaptı.
Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onursal başkanlığını ve açılışını yaptığı
bu ilk kongrede: Meslek Hastalıkları ve İş Kazalarının Rehabilitasyonu,
Romatizmal Hastalıkların Rehabilitasyonu, Akciğer Hastalıklarında
Rehabilitasyon ve Türkiye'de Rehabilitasyon Problemi konulu dört panel yapılmış
ve bu konular ile serbest bildirilerin tartışıldığı kongre geniş bir ilgi
toplamıştır. Şu hususu belirtmeden geçmek mümkün değildir: Ulusal Rehabilitasyon
Kongresi o tarihe kadar yapılmakta olan ihtisas şubelerine ait kongrelerin pek
az olduğu bir devrede akdedilmeye başlamış ve bugüne kadar da iki senede bir
olmak üzere IX'uncusuna ulaşmış bulunmaktadır.
Derneğimizin
kuruluşundan beri mali imkanlara bağlı olarak mümkün olan intizamla
yayınlanmasına devam edilen derginin, ihtisas şubemizin gelişmesinde çok büyük
bir rol oynamıştır. Bu dergilerde yayınlanmış olan bütün yazılar, yerli
literatürümüzün de ihmal edilmeden kullanılmasını sağlayabilmek üzere yazar ve
konu indeksi halinde geçen sene yayınlanmıştır. Kendi literatürümüzü ihmal
ederek, sadece yabancı literatürü gözden geçirerek yabancı hayranlığı ile
yazılan makale ve yazılardan vazgeçmek ve kendi literatürümüzü de küçümsememek
gerektiğine inanıyoruz.
Derneğimizin
üye adedi son senelerde oldukça büyük bir rakama ulaşmıştır. Derneğimize olan
ilgi de gün geçtikçe artmaktadır. Yakın bir zamanda derneğin memleket sathında
daha yaygın bir şekilde temsil edilmesini sağlamak gayesiyle şubeler açılması
için gerekli ön çalışmalar ve teşebbüsler yapılmaktadır.
Derneğimizin
kurulmuş olduğu 25 sene evvel rehabilitasyon konusunda bulunduğumuz durumu
bilmeden, bugün ulaştığımız yeri anlamaya imkan yoktur. Ancak bugün hala ideal
şekilde rehabilitasyon uygulaması ve eğitimi yapıldığını da söylemek güçtür.
Büyük güçlüklerle geçen neslin buraya kadar getirdiği gelişmeleri ideal noktaya
doğru götürecek olan genç neslin bunu başaracağından hiç şüphemiz yoktur. Bu
sebeple derneğimiz, rehabilitasyon çalışmaları ve araştırmalarında yeni yeni
hamleler yapacak olan genç nesli teşvik etmek üzere, her sene verilecek bir
"Teşvik Ödülü" tertip etmiş bulunmaktadır. Genç meslektaşlarımızın bu
yarışmaya ilgi duyacaklarını ve yeni yeni aşamalar yapacağını biliyoruz.
Bu vesile
ile derneğimizin XXV'ci yılının bütün meslektaşlarımıza kutlu ve mutlu olmasını
diler ve bu yönde büyük hizmetler vermiş olan isimlerini burada tek tek
zikredemediğim meslektaşlarıma ve merhum hocalarımıza şükran duygularımı
iletmek isterim.
Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyonun Dünü ve Bugünü
Prof. Dr.
Orhan SENGİR
Fizik
tedavi ve rehabilitasyonun ülkemizde hastaların tedavisi amacı ile kullanılması
ve toplum tarafından benimsenmesi Türkiye'nin genel yapısını etkileyen olaylar,
sağlık hizmetlerindeki yenilikler ve özellikle hasta tedavisi konusunda gelişen
yeni düşünce ve yaklaşımın bize yansımasıyla mümkün olmuştur.
İstanbul'un
Gülhane semtinde Ondokuzuncu Yüzyılın sonlarında orduya uzman doktor yetiştiren
ve ayrıca hasta tedavi eden "Gülhane Seririryatı" adı altında bir
hastahane kurulmuştu. Orada iyi bir eğitim için Almanya'dan getirtilen R.
Dieder, G. Deycke isimli hocalar arasında bulunan Dr. Hoffman 1898 yılında
hastahanenin "Ortopedi ve masaj" bölümünü kurmuştu. Masajın ilk defa
tıbbi kontrol altında yapıldığı bu kuruluşta sonradan Dr. Şemsettin Ateş
"Tedavi-î Mihanikî ve Masaj" hocası olmuş, görevini 1934 yılına kadar
sürdürmüştür. Sonra Prof. Dr. Nusret Şakir Dirisu bu görevi devralmış ve
Gülhane Askeri Hastahanesinin 1941 yılında Ankara'ya naklinden sonra da göreve
devam etmiştir.
Gülhane
Seririryatının kuruluşundan birkaç yıl sonra ülkemize hekim yetiştiren ilim
yuvası "Mekteb-î Tıbbiye- î Mülkiye"de patolojik anatomi dalında
muallim muavini olan Dr. İzzet Emin bey bu görevi yanında "Tedavi-î bil
mesh" (masaj tedavisi) öğretmenliği de yapmaktaydı. Ayrıca bugünkü Vakıf
Gureba Hastahanesinde de Dr. İzzet Emin bey hasta tedavi ederdi.
Masaj
dışında ülkemize modern fizik tedaviyi getiren hocamız Ord. Prof. Dr. Osman
Cevdet Çubukçu'dur. Tıbbiyenin Haydarpaşa'da bulunduğu yıllarda Akliye ve
Asabiye Profesörü Raşit Tahsin beyin asistanı olan hocamız 1925 yılında
kazandığı müsabaka imtihanı ile «müderris muavini» (Doçent) olmuştur. Sonradan
bilgi ve görgüsünü arttırmak üzere Fransa'ya gönderilmiştir. Orada devrin fizik
tedavi ünlüleri Bourgignon, D'Arsonval ile çalışmış, ünlü Vichy kaplıcalarında
da incelemeler yapmıştır. Yurda dönüşte fizik tedavi dersleri vermeğe ve bu
yeni tıp alanında uygulamalar yapmağa başlamıştır. O yıllarda bütün dünyada
olduğu gibi Türkiye'de de fizik tedavi, masaj ve elektroterapi ile eş anlama
geliyordu. Mekanoterapi şeklinde yapılan egzersizlere fazla önem verilmiyordu.
Şarlatanlar elektrik akımlarıyla her türlü hastalığı tedavi edebileceklerini
ileri sürüyorlardı. Bu yıllarda ülke, büyük savaşlardan yeni kurtulduğu için
yoksulluk içinde idi. Türkiye Cumhuriyetinin sağlık hizmetleri de bundan
etkileniyordu. Doktor, hastahane ve özellikle yardımcı sağlık personel sayısı
çok kısıtlı idi. Her tür tedavi için sosyal güvencenin bulunmadığı o yıllarda,
bakımdan yoksun hastahaneler, yoksul ve kimsesizlere hizmet veren kuruluşlar
alarak değerlendirilmekteydi. Masaj ve elektrikle tedavi bir iki önemli sağlık
kuruluşunda yapılabilmekteydi. Egzersizler gösterişli fakat hantal bazı
araçlarla yapıldığından "mekanoterapi" özeliği taşıyordu. Çok az
sayıdaki uzman doktor, mevcut olmayan fizyoterapist yerine eğitim görmemiş
hastabakıcılarla yapılan bu tedavilerden zengin kişiler, romatizmal kökenli
ağrılarını hafifletmek, vücutlarındaki yağ topluluklarını eritmek üzere
yararlanıyorlardı. Çünkü o yıllarda masaj ve egzersizlerin değişik
hastalıklarda komplikasyonları önleme ve onları tedavi etmedeki önemi
bilinmiyordu.
Hidroterapiyi
de içine alan kaplıca tedavilerine gelince, bütün hastalar ve özellikle
romatizmal hastalığı olanlar asırlar boyunca, doktor kontrolü dışında ülkemizin
bol ve şifalı sıcak sularından yarar sağlamaktaydı. Büyük önderimiz Atatürk'ün
modern bir şekle sokturup halkın hizmetine sunduğu Yalova Kaplıcalarında bu
tedaviler ilk defa düzenli bir şekil almıştır. Sonradan Dr. Nihat Reşat
Belger'in İstanbul Tıp Fakültesinde Hidroterapi Enstitüsünü faaliyete
geçirmesiyle bu bilim dalında da öğretim başlamıştır. Nihat Reşat Belger'in
ayrılmasından sonra bu kuruluşu Prof. Dr. Orhan Yenal çok yüksek bir düzeye
eriştirmiştir.
Genç
Cumhuriyetin dinamik yöneticileri bu devrede ülkede çok yaygın olan tüberküloz,
sıtma, kemik ve mafsal tüberkülozu, trahom v.s, gibi hastalıklar ile mücadele
eder ve bu hastalıklar için, ileri bir düşünce ile özel hastahaneler açarken
yeni gelişmekte olan fizik tedaviye fazla önem verememişlerdir.
İstanbul
Üniversitesini çağın gerektirdiği düzeye getirebilmek için 1933 yılında yapılan
reformda doçent olarak yerini koruyanlardan biri de Osman Cevdet Çubukçu olmuş
bu yıllarda birçok kitap yayınlayarak fizik tedavide öğrendiklerini etrafına
yaymağa çalışmıştır. Birkaç yıl sonra İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla
sağlıkhizmetlerinde tekrar bir duraklama olmuştur. 1939-1945 yılları arasında
yiyecek ye ilaç sıkıntısı tekrar tüberküloz ve sıtmanın yaygınlaşmasına neden
olmuştur. İkinci Dünya Savaşının sona ermesi ve işbirliği yaptığımız Batılı
devletler tarafından kazanılmasından sonra yeni tıp fakülteleri açılmağa
başlamıştır. 1945 yılında hocamız Osman Cevdet Çubukçu 35 yataklı modern bir
fizik tedavi kürsüsüne kavuşurken Ankara Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Kürsüsüne
Nüsret Şakir Durusu atanmıştır. 1954 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi faaliyete
geçmiş, fizik tedavi kliniğine de Ekrem Poyralı tayin olunmuştur. 1963'de
Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesinde Rıdvan Özker, 1967'de Cerrahpaşa
Tıp Fakültesinde de kuruluşta İsmet Çetinyalçın fizik tedavi kliniklerini
yönetmekle görevlendirilmişlerdir. Bu fakültelerde eğitim gören uzmanlar
sonradan bugün sayısı yirmi yediye ulaşan tıp fakültelerinde ve pek çok
üniversite dışı hastahanelerde fizik tedavi servislerini kurup
yönetmektedirler. Bu gibi hastahane ve klinikte yıllarca görev yapıp binlerce
hasta tedavi etmiş olan, öğrenci ve asistan yetiştiren değerli emekli hoca ve
arkadaşlarımız Prof. Dr. Merih Odman, Prof. Dr. Hami Koçaş, Prof. Dr. Necati
Arı, Prof. Dr. İsmet Çetinyalçın, Dr. Remzi Gönenç, Dr. Fevzi Günalp, Dr.
Alaettin Bener, Dr. Sebahattin Tolluoğlu, Derneğimizin faaliyetlerinde önemli
görevler yüklenen Dr. Doğan Akan ve Prof, Dr. Orhan Ertem ve isimlerini
sayamadıklarımız saygı ve sevgi ile anmayı bir borç bilirim.
Hasta
Tedavisinde Rehabilitasyon
Fizik
tedaviye yakınlığı olan rehabilitasyon İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaygın
bir tedavi şekli olarak kullanılmağa başlanmıştır. Savaş öncesi "koruyucu
hekimlik" aşılar ve sağlık kuralları ile hastalıkları önlerken, sınırlı
sayıdaki ilaç ve ameliyatlar ile tedavisi mümkün olan hastalıklar tedavi
edilmekteydi. Ancak dejeneratif özellikteki kronik hastalıklar ve sakatlıklar
karşısında semptomatik tedavi dışında bir şey yapılamıyordu. Kuşkusuz İkinci
Dünya Savaşı bütün toplumları harekete geçirmiştir. O yıllarda insanların bütün
varlığı, yetenek ve zekası daha güçlü ve çok sayıda silah yapımında
kullanılmıştır. Bu yarış füzelerin ve atom bombasının kullanımına kadar devam
etmiştir. Savaş yıllarında ilim ve teknolojide elde edilen ilerlemeler savaş
sonrasında yaygınlaşarak devam etmiş, insanlığın rahatı ve mutluluğu için
kullanılmıştır. Bu gelişmelerden tıp ilmi de payını almıştır. Savaş sakatı
milyonlarca genç, toplumlar ıçın büyük bir sorun oluştururken Amerika Birleşik
Devletleri gibi savaş kazanmış, geniş imkanları olan devletler, vatanları için
kanını akıtan, sakat kalan bu genç askerlerin medikal sorunları yanında
eğitimde, mesleki, sosyal ve ekonomik yaşamda pek çok ihtiyaçları olduğunu kısa
zamanda anlamıştır. Savundukları prensiplere uygun olarak bunların üstesinden
gelmek üzere önlemler almış, büyük paralar sarf etmiştir. Sakat insanlara da
mümkün olduğu kadar sağlıklı, onurlu ve verimli bir yaşam şekli kazandırmayı
amaçlayan bu çalışmalara rehabilitasyon adı verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı,
birbirlerinin varlığından habersiz yaşayan uzak ve yakın insanları
birbirleriyle kaynaştıran olaylarla dolu olduğundan ve demokrasinin zaferi ile
sonuçlandığından "sakatların rehabilitasyonu", tıbbın bu yeni aşaması
bütün ülkeler tarafından kısa zamanda benimsenmiştir. Zamanla, yalnız savaş
sakatları yerine bütün kronik hastalığı olanlar bu yeni tedavi şeklinden
yararlandırılmıştır.
İkinci
Dünya Savaşı'na son anda katılıp kayıp vermeyen ülkemizde rehabilitasyon,
önceleri tüberküloz benzeri kronik hastalığıolanlara iş öğretmek ve onların yaptıkları
el işlerini satarak gelir sağlamak şeklinde uygulanmıştır. Bu tür uygulama
"mesleki ve ekonomik rehabilitasyon" olarak adlandırılabilir.
Rehabilitasyon konusuyla ilk ilgilenen devlet adamı Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlarından Dr. Ekrem Hayri Üstündağ olmuştur. Üstündağ Büyük Millet
Meclisi'nden çıkarttığı, o zamanlar büyük alıcı gücü olan beş yüz bin liralık
ödeneği, rehabilitasyon çalışmaları için Verem Savaş Derneğine verdirmiştir.
Dernek bu parayla Heybeliada Sanatoryumuna erkekler için altmış kişilik bir
bölüm ilave etmiş, Yedikule Verem Hastahanesi için de "işle Oyalanma
Servisi" kurmuştur. Ayrıca Şişli'deki dispanserin arkasında otuz kişilik
bir atölyede "günü birlik Rehabilitasyon Servisi" kurmuştur. Bu
kuruluşların adları Rehabilitasyon Merkezi veya servisi olmasına karşın
özellikle yapılan tedavinin medikal rehabilitasyonla ilgisi yoktu. Çünkü o
yılarda Türkiye'de ameliyat edilen veya edilmeyen tüberküloz hastalarına postür
ve solunum egzersizleri yaptıracak rehabilitasyon uzmanları, fizyoterapist,
işle tedavi fizyoterapisti, sosyal hizmet görevlisi, meslek danışmanı v.s.
yoktu. Yalnız az sayıdaki Tıp Fakültelerindeki fizik tedavi bölümlerinde pratik
bilgilerle yetişmiş masörler masaj, elektroterapi ve bazen egzersizle tedavi
yapmaktaydı. Bu sırada Amerika Birleşik Devletlerindesağlanan imkanlarla birçok
genç doktor bu zengin ülkenin üniversitelerinde, büyük sağlık kuruluşlarında
rehabilitasyonun amacını, uygulama şeklini öğrenmekteydi. Bu genç doktorlar
birkaç yıl sonra yurda döndüklerinde fizik tedavi kliniklerinde görev almış,
eldeki sınırlı imkanlar ile değişik hastalıklarda "Medikal
Rehabilitasyon" uygulamaları yapmıştır. Ayrıca hocalarının desteği ile
fizik tedavi ve özelikle rehabilitasyonu tanıtmak ve yaygınlaştırmak için bir
dernek kurulmasına karar verilmiştir. Böylece 1958 yılında Ord. Prof. Dr. Akif
Şakar, Ord. Prof. Dr, Osman Cevdet Çubukçu'nun da yönetim kurulunda görev
aldığı "Türkiye Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Derneği" kurulmuştur.
Rehabilitasyon
çalışmalarında fizyoterapistlere büyük gereksinme olacağı kısa zamanda
anlaşılmıştır. Uzun bir geçmişi olan tıp fakülteleri fizik tedavi kliniklerinde
pratik bilgilerle yetiştirilmiş yardımcılar olduğu için fizyoterapist
yetiştirmede geç kalmıştır. Yeni kurulan Hacettepe Üniversitesi'nde 1961
yılında "Fiziktedavi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu" Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesinde de orta-okul mezunlarını kabul eden bir terapist okulu
açılmıştır. Ege Üniversitesi sonradan terapist okulunu kapamıştır. Bugün
Hacettepe'nin yetiştirdiği fizyoterapistler birçok tıp fakültelerinde
rehabilitasyon merkezlerinde ve hastahanelerde görev görmektedir.
Başlangıçta
romatizmal hastalıkların, parapleji, hemipleji ve ortopedik ameliyatlar
geçirenlerin rehabilitasyonuna 1960 tan itibaren İstanbul Tıp Fakültesi Fizik
Tedavi ve Ortopedi kliniklerinde başlanmış yeni tıp fakülteleri açıldıkça onlar
da bu çalışmalara katılmıştır.
Tıp
fakülteleri dışında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı da rehabilitasyona ilgi
göstermiştir. Dış ülkelerde eğitim gören Türk ve yabancı uzmanlara raporlar
yazdırmış, mesleki rehabilitasyon çalışmalarına yukarıda açıklandığı şekilde
büyük maddi yardımlar yapmış, kendisine bağlı hastahanelerde rehabilitasyon
uygulamalarını desteklemiştir. Ayrıca 1968 yılında «Ankara Rehabilitasyon Merkezini,
1978de de «İstanbul Rehabilitasyon Merkezini» faaliyete geçirmiştir.
Sosyal
Sigortalar Kurumunun hastahanelerinde de fizik tedavi servisleri çok sayı ve
çeşitteki araçlarla hastalara yıllardan beri hizmet vermektedir. Bu arada
"Kartal Meslek Hastalıkları" Hastahanesinin açılması da fizik tedavi
ve rehabilitasyon çalışmalarını hızlandırmıştır.
Birçok
konularda ülkemiz yaşantısına yenilikler getirmiş olan Türk Ordusu da
başlangıçtan itibaren rehabilitasyondan yararlanma yollarını aramıştır. Bu konuda
görevde iken bir trafik kazası sonunda vefat eden Profesör Dr. Aziz
Sevüktekin'in katkıları büyük olmuştur. Çalıştığı Gülhane Askeri Tıp
Akademisinde Sevüktekin, paraplejikler dahil travma sonucu yaralanmış askerleri
rehabilite ederken onların ihtiyacı olan yardımcı cihazları da orduya ait
atölyelerde yaptırmaktaydı. Uzun yıllardan beri romatizmal hastalıkların tedavi
edildiği "Bursa Asker Hastahanesi"nde rehabilitasyonla ilgili araçlar
ve kaplıca tedavisi için imkanlar uzun yıllardan beri mevcuttu. Ancak yukarıda
sıralanan bütün kuruluşlarda yapılan çalışmalar başta yetişmiş personel olmak
üzere pek çok eksiklikler nedeniyle çok zaman "Medikal
Rehabilitasyon" ve Darülaceze ve "Yardım Sevenler Derneği"
atölyelerinde "işle Tedavi" ve bazen "Ekonomik Rehabilitasyon"
sınırlarını aşmamıştır. Bu arada, bilindiği gibi kronik hastalığı veya
sakatlığı olup rehabilitasyon gereksinimi gösterenlerin günlük yaşam ve mesleki
faaliyetlerini kolaylıkla yapabilmeleri için değişik 'yardımcı veya
kolaylaştırıcı cihazları olması gerekir. Ülkemizde bu yardımcı araçlar başta
korseler, breysler, ortez ve protezler önceleri ve çok zaman bugün, sayıları
hızla artan özel atölyelerde uzmanlık dereceleri bilinmeyen ustalar tarafından
yapılıp yüksek fiyatlarla satılmaktadır. İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi
Kliniğinde yirmi yılı aşkın bir süreden önce, Hacettepe Üniversitesinde de
kuruluşta modern yardımcı cihaz atölyeleri faaliyete geçirilmiş fakat ihtiyaca
yeterli olmamıştır. Son olarak Almanlarla işbirliği yapılarak İstanbul Rehabilitasyon
Merkezine ek olarak ilk defa bir "Ortez Protez Okulu" açılmıştır. Bu
okulun uygulama alanı atölyeler, henüz faaliyete geçmemiştir.
Rehabilitasyon
eğitimi konusuna gelince ilk çalışmaları İstanbul Tıp Fakültesi başlatmıştır.
Fakültede "Fizikoterapi Enstitü ve Kliniği"nin adı 1961 yılında Prof.
Dr. İsmet Çetinyalçın tarafından "Fizikoterapi - Rehabilitasyon Enstitü ve
Kliniği" olarak değiştirilmiş artroz, romatizmal hastalıklar, hemipleji,
parapleji poliomiyelit rehabilitasyonu konusunda dersler verilmeğe
başlanmıştır. Zamanla bu tür eğitime Ankara Tıp Fakültesi ve sırayla yeni
açılan fakülteler katılmıştır. Öğrenci eğitimi asistan eğitimi ile paralel
gitmiş tıp fakültelerine bağlı olmayan bütün eğitim hastahanelerinde
yapılmıştır. Sonuç olarak rehabilitasyon çalışmaları yapacak elemanların
sayısında hızlı bir artış olmuştur. 1960 yılında sayıları çok sınırlı olan
fizik tedavi uzmanlarının adedi 1973'de 182'ye ulaşmıştır. Bugün bu sayı beş
yüze yaklaşmıştır 1973 yılında diplomalı terapist 'sayısı 52 iken bu sayıda da
büyük artışlar olmaktadır. Ancak rehabilitasyonu eksiksiz gerçekleştirecek
rehabilitasyon hemşiresi, işle tedavi terapisti, sosyal durum uzmanı, konuyla
ilgili psikolog, meslek danışmanı ve öğretici, ortez ve protezci bugün de
yoktur veya sayıları çok yetersizdir. Ayrıca ülkemizin nüfusu elli milyona
erişmiştir. Dünya Sağlık Teşkilatının verilerine göre her on kişiden birinde
devamlı veya geçici bir hastalık veya sakatlık bulunduğu ileri sürüldüğüne göre
Türkiye'de hasta sayısının beş milyonu geçtiği ve bunların pek çoğunun uzun
süren medikal rehabilitasyona ve bazılarının sosyal, mesleki ve ekonomik
rehabilitasyona gereksinmeleri olduğu düşünülebilir. Bugün fizik tedavi
rehabilitasyon için ayrılan yatakların binden aşağı olduğu düşünülürse imkanların
ne kadar sınırlı olduğu anlaşılır.
Rehabilitasyonda
Başarı İçin Neler Yapılmalıdır..?
Yukarıda
yazılanlardan anlaşılacağı üzere eldeki sağlık kuruluşlarında ve Rehabilitasyon
Merkezlerinde her yönüyle eksiksiz bir rehabilitasyon yapılamamaktadır. Çünkü
mevcut olan yüz bin üzerindeki genel amaçlı hastahane ve doğum evlerindeki
yataklarda daha fazla kişiye, eldeki olanaklarla daha fazla hizmet verebilme
çabası ile hastaları mümkün olduğu kadar kısa süre yatırma zorunluluğu vardır.
Ayrıca, yukarıda açıklandığı gibi rehabilitasyonun eksiksiz yapılabilmesini
sağlayan işle tedavi terapisti, rehabilitasyon hemşiresi, sosyal işler
danışmanı, ortez, protez uzmanları, meslek danışmanı ve öğretmenleri v.s, bugün
pratik olarak Türkiye'de mevcut değildir. Bu durumda, başlangıçta sayıları gün
geçtikçe artmakta olan tıp fakültelerine bağlı olmak ve mümkün olduğu kadar tek
bir kronik hastalık veya sakatlık ile ilgilenmek koşuluyla; imkanlar kısıtlı
olduğundan sınırlı sayıda yatağı bulunan, fakat hastalarına eksiksiz bir
rehabilitasyon amaçlayan odak rehabilitasyon merkezlerinin kurulması yararlı
olacaktır. Tıp fakülteleri, açacağı yukarıda sıralanan branşlarda yardımcı
personel yetiştiren yüksek okullarındaki öğrencilerine ve tıp ile ilgilenen
bütün mensuplarına bu "odak rehabilitasyon merkezlerinde" teorik
derslerin uygulamalarını yaptırabilir. Sonuç olarak, ele aldığı hastalık veya
sakatlığın rehabilitasyonu konusunda tıp fakülteleri, uzman, yardımcı personel
yanında, kısa zamanda büyük bilgi ve tecrübe birikimi de sağlamış olur.
Bunların zamanla ve olanaklar arttıkça yurt çapında daha büyük merkezlere,
genel amaçlı hastahanelere hizmet götürmesi beklenir.
Son
olarak yıllar önce kurulmuş olan "Türkiye Sakatlar Derneği",
"Türkiye Sakatların Rehabilitasyonu Derneği" ve "Türkiye
Fizikoterapi ve Rehabilitasyon Derneği"" ve bunlara benzeyen çok
çeşitli ilmi ve sosyal derneklerin yetkilileri rehabilitasyon konusunda devamlı
aydınlatmaları ve onların girişimlerine yardımcı olmaları gerekir.